11 Kasım 2014 Salı

Tanrı Daima Tedbil-i Kıyafet Gezer - Laurent Gounelle


Öncelikle kitabı okuyan herkesin ortak görüşünü dile getirerek başlayayım: Bu bir romandan ziyade kişisel gelişim kitabıdır. Daha çok da kendine güven ve özgürlük kavramları üzerine yoğunlaşmış bir kişisel gelişim kitabı. Daha ilk sayfalarından itibaren öyle olduğu anlaşıldığı halde benim gibi bu tarz kitapları okuma eğilimi olmayan bunca insana da kendisini okutmuş olmasını takdir ettim doğrusu. Öyle çok heyecanlı, merak uyandırıcı ya da zekice kurgulanmış olması değildi tabii ki kitabı bana okutan. Sadece tarzından hoşlandım ve okudukça okumaya devam ettim. Hakkında bu yazıyı yazmak istememin de etkisi oldu tabii ki tereddüt etmeden sonuna kadar ulaşmamın.

Gerçi haksızlık da etmeyeyim. Bu kitabın öyle çok heyecanlı, merak uyandırıcı, zekice kurgulanmış olduğunu düşünmediğimi söylüyor gibi oldum ama aslında bunu ciddi macera, polisiye vs. romanlarıyla karşılaştırarak söyledim. Yoksa bir kişisel gelişim kitabı olarak değerlendirildiğinde çok heyecanlı, merak uyandırıcı ve zekice kurgulanmış olduğunu söylemek daha doğru olur. Nitekim oldukça başarılı bir giriş yapılıp bu merak uyandırılıyor ve birkaç sayfa sonra kişisel gelişime yönelik uzun diyaloglar başladığında önce bir “ne oluyor yahu” dedirtiyorsa da başta da söylediğim gibi kendisini okutmaya devam ediyor.

Diğer taraftan öyle ya da böyle bir kişisel gelişim kitabı okumaya başladığınızda ister istemez anlatılanları kendinize uyarlamaya başlıyorsunuz. Kendi özel ya da iş hayatınızda yaşadığınız benzer durumları kitapta anlatılanlarla eşleştirmeye başlıyor ve ister istemez “acaba” diye sormaya başlıyorsunuz. Eğer böyle kişisel gelişim olayına iyi niyetle yaklaşıyorsanız bu kitap size epey yararlı olabilir. Anlatılanları uygulamış ve bir bakmışsınız ki hayatınızdaki insanlarla son derece olumlu bir iletişim geliştirmiş, sorunlarınızı çözmüş, evliliğinizi kurtarmış ve işinizde terfi etmişsiniz. Olmayacak şey değil tabii ki. Ama benim gibi nasıl davranması gerektiğini bildiği halde öyle davranmayan (davranamayan değil) birisiyseniz anlatılanlar bir kulağınızdan girip diğerinden çıkıyor ve daha çok işin macera tarafına odaklanıyorsunuz.

Bir macera kitabı olarak daha iyi olabilirmiş aslında. En azından Gounelle’de bu potansiyelin olduğunu gayet belli ediyor kitabın kurgusu. Ancak şöyle bir handikap söz konusu: Normalde kişisel gelişim kitapları vır vır vır anlatırlar öyle yapmamalı, böyle yapmalı, şöyle davranmalı vs. diye... O kadar. Tanrı Daima Tedbil-i Kıyafet Gezer kitabı ise aynı zamanda bir hikaye de barındırdığı için öğütlediği kişisel geliştiricilerin nasıl da olumlu sonuç verdiğini, öğütlere uyan kişinin nasıl da başarıya ulaştığını an be an okuyucuya anlatarak doğruluklarını da kanıtlamış oluyor! Kanıtlamış olmuyor tabii ki ama okuyucuyu ikna etmek için gayet etkileyici bir yöntem bu. Oysa macera kurgusu açısından sorun yaratıyor. Çünkü olaylar örgüsünün kişisel gelişime dair öğütlenenler doğrultusunda ilerlemesi ve sonuçlanması bir gereklilik haline geliyor. Anlayacağınız işin heyecanı kaçıyor. Yöneticinize karşı nasıl davranırsanız nasıl bir karşılık alacağınızı önceden söyleyip sonra da hikayede o şekilde davranılan fakat beklenilen sonuç elden edilemeyen bir durumdan bahsedemezsiniz ne de olsa. Sonuç olarak bu roman daha en baştan “mutlu son” mahkumu. Geriye olaylar ve kişiler arasındaki bağlantılar kalıyor ve bunlar da bu koşullarda olabileceği kadar başarılı bir şekilde kurgulanmış işte. Bir arkadaşım kitabı Türk filmi gibi bulduğunu söylemişti. Bu oldukça doğru bir saptama. Özellikle de kitabın son bölümleri göz önünde bulundurulduğunda.

Kitabın orijinal adı: Dieu Voyage Toujours Incognito. “Incognito” buradaki anahtar kelime. Çok severim kendisini. Fransızca değil Latince. Daha çok hukuk terimi olarak kullanılan ve tanınmayan, bilinmeyen, anonim anlamına gelen bir sözcük. Yazar Fransızca anlamını kullanmak yerine bu kelimeyi seçmiş ve bence gayet iyi yapmış. Bunları araya sıkıştırıyorum çünkü bu vesileyle kitap isminin çevirisi de gayet yerinde olmuş. Ben bile olsam daha iyisini bulamazdım. Genel anlamda da çeviri fena değil. Birkaç yerde yazım hatasına rastladım ama çok da üzerinde durulmaya değecek kadar değil. Kitabın adı ise Einstein’a atfedilen bir sözden geliyor aslında: “Le hasard, c’est Dieu qui se promène incognito.” Ya da “coincidence is God's way of remaining anonymous.Yani “tesadüf, tedbil-I kıyafet gezen Tanrı’dır.”

Bu arada başlarda kitap için heyecanlı, merak uyandırıcı, zekice kurgulanmış kavramlarını birkaç kez tekrarlayarak kullandım. Hatta şu anda bir tekrar daha yapmış oldum. Bunun nedeni ise Versailles parkelerinin üzerine serilmiş olan İran halılarıdır. Kitabı okuyacak olanlar bu söylediklerimi unutmazlarsa ve biraz dikkat ederlerse ne demek istediğimi anlayacaklar. Okumuş olanlarınsa kitabı tekrar ellerine alıp şöyle bir karıştırmaları gerekecek. Tabii çoktan durumun farkına varmış olan dikkatli okuyuculardan söz etmiyorum.

Son paragrafım “spoiler” yani ipucu içeriyor kabul edilebileceği için kitabı okumamış olanlar bu yazıyı okumaya burada son verseler iyi olur...

* * * * *

Ben ilk başlarda Yves Dubreuil’ün Tanrı olduğunu düşündüğüm için gözümde hep Morgan Freeman’ı canlandırdım. Gerçi sonradan adamın Rus olduğu ortaya çıktı ama olsun. Ben öyle düşünmeye devam ettim. Beyaz Rus oluyor da Siyah Rus neden olmasın?!

* * * * *


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder