28 Kasım 2014 Cuma

Varolmayan Şövalye - Italo Calvino



Italo Calvino’nun Atalarımız üçlemesinin son kitabıdır Varolmayan Şövalye. Ve ilk iki kitaptan daha yoğun bir felsefi değerlendirme çabası içindedir. İkiye Bölünen Vikont’ta insanın iç çatışmalarını, ikiye bölünmüşlüğünü, iyi ile kötüyü sorgularken Ağaca Tüneyen Baron’da toplumun dayatmalarından özgürleşmeyi, farklılaşmayı ve bunun sonuçlarını görmüştük. Bu üçüncü kitap insanın var olma çabasını ve amacını önümüze koyup eğrisine doğrusuna kafa yormamızı sağlıyor.

Bu açıklamaları okuyan da sözünü ettiğim kitapların felsefe, ideoloji, kişisel gelişim gibi sıkıcı tarzları olduğunu düşünecek. Oysa hepsi birer fantastik, eğlenceli, komik, merak uyandırıcı öyküden oluşuyor. Mesela Varolmayan Şövalye, içinde eti-kemiği olmayan gösterişli bir zırhtan oluşan ve sadece bilinç olarak var olan yiğit, onurlu ve soylu şövalye Agilulfo’nun maceralarını ve arayışlarını anlatıyor.

Var olmayan fakat varlığının bilincinde olan, varlığına bir anlam yüklemeye çalışan Agilulfo’nun seyisi Gurdulù ise aksine var olan fakat varlığının bilincinde olmayan bir ‘meczup’tur. Bazen kendisinin kurbağa olduğuna inanır, bazen çorba, bazen de imparator. Karşısına çıkan şeylerle, nesnelerle, kişilerle özdeşleşerek kendisinin de karşısındaki şey ya da kişi olduğuna inanır. Ve ne olduğuna inanıyorsa ona göre davranır. (İmparatorla karşılaşma sahnesini üç kez okudum.) Ama o Agilulfo’dan daha mutlu ya da en azından daha gamsızdır. Kitabın satırlarını okurken insan hangisinin yerinde olmak istediğini sorgulamaya başlıyor. Hatta “acaba hangisi benim şu andaki varlığımla daha çok örtüşüyor” sorusu eşliğinde kendini sorguluyor. Tabii ikisi de uç örnekler olduğu için arada bir yerde olduğuna karar vermenin memnuniyetini yaşıyor.

Tabii ki genç şövalye adayı Rambaldo’yu da unutmamak lazım. Var oluşun sorgulanması esnasında iki uç örneğin yanında doğru bir karakter olmuş Rambaldo. Çünkü genç biri söz konusu olduğunda var oluşun sorgulanması konusunda uç bir örneğe ihtiyaç duyulmaz. Genç olmak zaten başlı başına uç bir noktada olmak demektir. Hepimiz gençliğimizde kafamız biraz karışık olarak da olsa var oluş amacımızı hem sorguladık hem de değerliliği, gerekliliği konusunda emin olup salt varlığımız sayesinde bile yüksek ideallere ulaşacağımıza inanmadık mı?

Torrismondo gibi var oluşunu değil de daha çok kim olduğunu sorgulayan bir karakter ve Bradamante gibi belirli özelliklerde bir erkeğin peşinde olan başka bir karakterle de desteklenen, süslenen öykünün bence bir diğer keyifli yanı da yazım tekniği olmuş. Diğer iki kitap gibi bunda da yazar dışında bir anlatıcı var. Ancak bu kez öykünün içinde yaşayan değil de yazan kişi olması ve okuyucuya yazdığı anda anlatıyor olması işe epey eğlence katmış. Öykünün yazılış anında kağıttan, kalemden, çizilen resimlerden bahsedilmesi çok keyifli. Ayrıca anlatıcının kim olduğu ve öyküyle ne alakası olduğu da ayrıca bir merak konusu olarak kurguya renk katmış. Tahmin seçenekleri az olsa da ben kendi adıma yanlış tahminde bulunduğumu itiraf ediyorum.

Bu arada imparator Carlomagno (Charlemagne) karakterini de anmadan geçmemek lazım. Gurdulù’nun Agilulfo’nun seyisi olmasına karar verdiğini söylediği anda sesli gülmekten kendimi alamadım doğrusu.

Atalarımız üçlemesinden en çok Varolmayan Şövalye’yi sevdiğimi söyledikten sonra bu üçlemeyle ilgili yazılarımı son bir alıntıyla burada noktalıyorum. Tabii ki Gurdulù’dan geliyor:

“Benim efendim var olmayan biridir, bir zırhın içinde olmadığı gibi bir şarap şişesinin içerisinde de olmayabilir.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder