Daha önce John
Verdon’un Aklından Bir Sayı Tut romanı için bir
yazı yazmış ve sözlerime çeviriyi yerden yere vurarak başlamıştım. Bu durumda
yine çeviriden söz ederek başlayayım madem öyle. Bu kez çeviride -hiç yok
diyemem ama- ilk kitaptaki kadar sorun görmedim pek. Zaten farklı bir
çevirmenin elinden çıkmış bu kitap. İlk kitapta olduğu kadar konuşan ya da bir
şey yapan kişi erkek mi kadın mı tereddüdüm olmadı genelde. Bu da bir gelişme.
Aklından Bir Sayı
Tut yazarın ilk romanıydı. Ben de eleştirilerimi ona göre yapmıştım biraz.
Diğer kitaplarını da okumaya karar vermiştim yazma sürecindeki gelişmeyi takip
etmek için. Ancak sabırsızlık edip, aradaki iki kitabı atlayarak sonuncuya
geçtim. Ama yine de gelişme olduğunu itiraf etmeliyim. Bu kez daha başarılı bir
kurgu söz konusu. Gerçi kitabın sonundaki “sürpriz” beni
çok heyecanlandırdı mı? Hayır! Hiç yoktan iyidir dedim sadece. Yine ipucu
vermemek adına ayrıntıya giremiyorum ama biraz fazla zorlama olmuş. (Bu yazıyı
bitirdikten sonra başkalarının yorumlarına baktım da aradaki iki kitabın sonuncudan
daha iyi olduğu söylenmiş genelde. Belki bir ara onları da okurum. Ne de olsa bitirmek
sadece bir iki günümü alıyor.)
Romanın konusunu
meçhul bir katil tarafından dürbünlü tüfekle uzaktan ateş edilmek suretiyle zengin
iş adamı ve vali adayı Carl Spalter’ın öldürülmesi sonrasında gelişen olaylar
oluşturuyor. Karısı Kay suçlu bulunarak hapse atılmıştır. Ancak polisin
araştırma ve soruşturmadaki eksikliklerini ortaya çıkararak kadını kurtarmak ve
bundan maddi ve manevi fayda sağlamak isteyen emekli dedektif Jack Hardwick
kahramanımız Dave Gurney’den yardım ister. Jack daha önce başka
davada Gurney’e bilgi sızdırdığı için zorla emekli
edilmiştir ve Gurney’in ona vefa borcu vardır. Bu sebeple (ama
daha çok kendi araştırmacı ruhundan dolayı) arkadaşına yardım etmeyi kabul
eder. Kurbanın kızı ya da kardeşi gibi cinayetten çıkarı olan başka katil
adayları da vardır. Daha doğrusu kendileri katil olmasa bile bir kiralık katil
tutma ihtimali olan insanlardır bunlar. Hatta polisin araştırmadaki eksikliklerine
rağmen karısı da hala suçlu olabilir. Kiralık katil kimdir, onu kim
kiralamıştır, neden kiralamıştır, cinayet nasıl işlenmiştir gibi sorulara yanıt
ararken biz de Gurney’in gözünden olan bitene şahitlik ediyoruz.
Aslında kiralayan
kişi bilinmediği sürece kiralık katilden bahsetmeyi ipucu olarak kabul etmeyip
o konuda birkaç kelime etmek istiyorum. Yine de bu durumdan rahatsızlık
duyacaklar varsa bu paragrafı okumamalarını tavsiye ederim. Doğrudan bir
sonraki paragrafa atlayabilirler. Kiralık katilimiz Petros Panikos hakkında
anlatılanlar bana biraz saçma geldi. Tamam, adamın adı Petros Panikos olduğu
için Peter Pan lakabı takılabilir... Tamam, adamda fiziksel sorun olduğundan
dolayı büyümediği, hep çocuk gibi göründüğü için Peter Pan lakabı
takılabilir... Ama bu ikisinin aynı anda olması epey zorlama olmuş. Hem adın
Petros Panikos olacak hem de büyümeyip çocuk gibi görünme sorunun olacak. Hatta
önce Petros adıyla (soyadsız olarak) yetimhanede büyüyüp, ufak tefek olduğun
için Peter Pan lakabını alıp sonradan soyadı Panikos olan bir aile tarafından
evlat edinileceksin. Ölme eşşeğim ölme.
Gurney’in eşi
Madeleine’le aralarında geçen diyaloglar da bir yere
kadar hikayeye lezzet katarken bir yerden sonra tabiri caizse baymaya başlıyor.
Zaten bu kitaba getireceğim en şiddetli olumsuz eleştiri diyaloglar konusunda
olacak. Bazı diyaloglar o kadar gereksiz uzatılmış durumda ki üç beş tanesini
atlayıp sonuncuya geçtim çoğu yerde. Hikayenin çözülmesiyle ilgili olanlar
neyse de Gurney ve Madeleine arasında geçen ve tavuktan horozdan bahseden
diyaloglar uzadıkça insanı afakanlar basıyor. Ne demek istediğimi daha iyi
anlatmak için biraz abartılı da olsa aslında kitaptakinden pek de farklı
olmayan bir diyalog yazarak bu yazımı da bitiriyorum. Herkese iyi okumalar...
-
Katilin
kim olduğunu biliyorum, onu gördüm!
-
Ne
diyorsun sen Richard?
-
Katilin
kim olduğunu biliyorum diyorum, onu gördüm!
-
Katilin
kim olduğunu biliyor musun?
-
Evet
biliyorum.
-
Yani
onu gerçekten gördün mü?
-
Gördüm.
-
Sen
şimdi katili gördüğünü mü söylüyorsun?
-
Evet.
-
Bence
bu imkansız.
-
Gördüm
diyorum.
-
Görmüş
olamazsın.
-
Gördüm.
-
Neler
söylüyorsun sen böyle Allah aşkına!
-
Gerçekten
gördüm onu, kim olduğunu biliyorum.
-
Aman
tanrım olamaz.
-
Onu
gördüm.
-
Emin
misin?
-
Evet
eminim.
-
Demek
katili gördün.............