24 Haziran 2015 Çarşamba

Yürüyen Ölüler (Walking Dead) - Jay Bonansinga, Robert Kirkman

Şunu söyleyerek başlamalıyım ki dizisiyle paralel bir hikayeye sahip olduğunu düşünerek başladım bu kitabı okumaya. Gözlerim Rick’in, Carl’ın, Daryl’ın, Michonne’un isimlerini aradı. Fakat durum beklediğim gibi çıkmadı. Kitabın diziyle daha doğrusu dizideki karakterlerle hiç alakası olmaması gibi bir sürprizle karşılaştım. Bu durum ilk başta hayal kırıklığı hissi yarattıysa da sonra böylesinin daha iyi olduğuna karar verdim. Sonuçta zaten bildiğim bir hikayeyi okumaktansa yepyeni insanların, yepyeni olayların yer aldığı bir hikayeyi okumak daha heyecanlı, daha keyifli olacaktı.

Karakterler dışındaki kurgu diziyle paralel. Zaten önemli olan da bu. Bütün dünya zombileşmiş durumda ve kurtulan az sayıda insan var. Tıpkı dizide olduğu gibi ilk zombileşme dalgasından kurtulan üç-dört kişilik bir ekibin sığınabilecekleri korunaklı yerler arayarak kasabadan kasabaya, şehirden şehre, yeri geldiğinde tarlada, ormanda ilerlemelerini ve başka insanlar bulmaya ya da bazen başka insanlardan kaçmaya çalışmalarını okuyarak başlıyoruz kitaba. Bazen yakıtı olan bir araç buluyorlar bazen yaya kalıyorlar. Bu ekibin lideri güçlü, kararlı ve sert bir karaktere sahip olan yarı serseri Philip Blake. Beraberinde on yaşlarındaki kızı Penny, oldukça pısırık ve çekingen biri olan abisi Brian ve arkadaşları Bobby Marsh ile Nick Parsons var. Waynesboro isimli bir kasabadan yola çıkıyorlar ve ilk hedef olarak Atlanta’ya ulaşmaya çalışıyorlar.

Aslında bütün olay bu kadar. Daha doğrusu okumadan önce kitap hakkında hiçbir bilgi edinmediğim için ben öyle sandım. Ancak kitabın orijinal ismine bakmış olsaydım her şey daha farklı olurdu. Bu durum nedeniyle kitabın sonlarına doğru yeni bir sürprizle karşılaştım. Benim gibi kitap hakkında pek bir şey bilmeden Türkçesini okuyacak olanlar bu yazıyı okumayı burada bırakırlarsa benim yaşadığım sürprizi yaşayabilirler.

Kitabın orijinal ismi: Walking Dead - Rise of the Governor. Diziyi seyredenler Governor’un kim olduğunu biliyorlar. Vali! Dizinin ilerleyen bölümlerinde hikayeye dahil olan oldukça önemli bir karakter. Meğerse ilk kitap onun hikayesini anlatıyormuş. Tabi dizide sürekli Vali olarak geçtiği için ismini bilmiyordum. Kitabın sonlarına doğru Vali’yi çağrıştıran gelişmeler ortaya çıkınca uyandım duruma. Bu da epey keyifli bir sürpriz oldu işte.


Kitapta polisiyelerde olduğu gibi zekice oluşturulmuş bir kurgu yok. Akış düz bir çizgi üzerinde gidiyor. İlerliyorsun, ilerlemeni durduracak bir durumla karşılaşıyorsun, heyecanlı bir şeyler oluyor bitiyor, yeni bir durumla karşılaşıncaya kadar tekrar ilerliyorsun. Macera, korku-gerilim tarzından hoşlananlar çerez niyetine okuyabilirler. Birçok yerde çeviri ve yazım hataları var gerçi ama yine de dizisi gibi sürükleyici, eğlendirici, keyifli vakit geçirten bir kitap.


23 Haziran 2015 Salı

Çırak - Tess Gerritsen

Rizzoli & Isles serisinin ilk kitabı kabul edilen Cerrah’ı çok beğendiğimi yazmıştım daha önce. Ama Isles henüz sahnede olmadığı için bu kitabın aslında seriye dahil olmadığını düşündüğümü de söylemiştim. Aynı şeyi ikinci kitap için de söyleyeceğim. Evet bu kitapta Maura Isles var ama seriye ismini yazdıracak kadar değil. Hatta ilk kitabın Rizzoli kitabı bile olmadığını da söylemiştim diğer karakterlerin duygu ve düşüncelerinin de en az Rizzoli kadar ön plana çıkmasından dolayı. Ve ikinci kitapta Rizzoli’nin tek başına ön plana çıkacağını yanına da Isles’is katılacağını tahmin etmiştim. Tahminim doğru çıktı. Bu kitap tamamen Rizzoli üzerine ancak Isles seri ismine adını yazdıracak kadar kurguya dahil değil Bu seferki tahminim üçüncü kitapta Isles’in daha fazla rolünün olacağı yönünde. İlla böyle bir isimlendirme yapacaksak bence ilk kitap için Rizzoli & Moore, ikinci kitap içinse Rizzoli & Dean demek daha gerçekçi olur.

Gelelim Çırak hakkındaki düşüncelerime. Baştan uyarmalıyım, öyle bariz ipuçları vermemeye çalışsam da bunları daha çok kitabı okumuş olanlara hitaben yazıyorum. Yani bir tanıtım yazısından çok bir inceleme yazısı olacak bu. Kitabı okumamış olup da en ufak bir şey için “Yaa neden söyledin bunu!” diyecek olanlar varsa bu yazının geri kalanını okumasınlar.

İkinci kitap ilki kadar başarılı değil bence. Çünkü ilk kitapta polis ipuçlarını takip ederek katili buluyordu. Bu da ister istemez zekice bir kurgu gerektiriyordu. Zaten Cerrah hakkındaki yazımda son sayfalara geldiğimde polisten önce kurban katili haklarsa yaşamaktan korktuğum hayal kırıklığından bahsetmiştim. Neyse ki böyle bir hayal kırıklığı yaşamayınca kitabın kusursuzluğundan dem vurmuştum. Oysa Çırak tam da bahsettiğim hayal kırıklığını yaşattı bana. Bu kez polis katilin kimliğini biraz tepeden inme keşfetti. Üstelik daha sonra kurban katilin eline düştükten sonra kendi kendini kurtardı. Yani bu kez katile ulaşmak için zekice bir kurgu yoktu ortada. Bu kez sadece aksiyonun keyfiyle yetindik.

Bir de Hoyt’un Rizzoli’yi bu kadar takıntı haline getirmesi bence çok gerçekçi olmamış. Çünkü Hoyt’un kurban seçimindeki motivasyonu başka bir şey, Rizzoli’ye karşı hissetmesi gerekenler başka bir şey. Normalde Catherine’e yönelik psikoseksüel takıntısının devam etmesi, Rizzoli’ye karşıysa kurbanı elinden aldığı için öfke ve intikam duyguları beslemesi gerekirdi. Ama Catherine’i sahneden çıkarmak ve Rizzoli’yi ön plana almak için sanki daha önce Rizzoli kurban rolündeymiş de Hoyt’un elinden kurtulmuş gibi bir tablo çizilmiş.

Tamam... Rizzoli çok zeki değil. Ama limuzin’e bindiğinde organizasyonu yapan kadın telefon edip “limuzini iptal ettiğinizi söylediler” dediği zaman “yooo iptal etmedim, geldi limuzin” deyip yola çıkması da çok aptalcaydı. O pozisyondaki birinin hele de dedektifse bir durması, düşünmesi ve “ne oluyor yahu, bu işte bir tuhaflık var” demesi beklenir.

Ayrıca kitabın girişindeki uçaktan düşen adam olayının da bence bir şekilde aydınlatılması gerekirdi. Yazarın öyle merak uyandırıcı bir olayla açılış yaptıktan sonra o olayın dosyasına bir türlü sıra gelmemesini Rizzoli’nin Hoyt’tan başka bir şey düşünemediğini vurgulamak için kullanması okuyucuya haksızlık olmuş. Başarılı kurgularda böyle yan olaylar da bir şekilde açıklanır hatta asıl kurguyla bir şekilde bağlantısı da kurulabilirse tadından yenmez olur.

Cumhur Mısırlıoğlu’nun çevirisi genel olarak fena değildi ancak yine birkaç yerde İngilizcedeki he/she ayrımına dikkat edilmeden çeviri yapılmış. Bir yerdeyse çok önemli başka bir hata var ama çeviri hatası mı yoksa yazar hatası mı bilemiyorum. Rizzoli limuzin olayını Dean’e açıklarken “servisi arayıp limuzini iptal ettirdim ki katil gerçek şoförün yerine geçebilsin” diyor. Oysa katil arayıp iptal ettirmiş olmalı limuzini.


Bir de benim okuduğum baskıda Hoyt’un düşünceleri Cerrah’taki gibi italik değildi. İtalik olması çok daha iyiydi. Bu gözden mi kaçmış yoksa bu kez orijinal kitapta da mı italik değil bilemiyorum.