Bu benim okuduğum ilk Tess Gerritsen kitabı ve doğrusunu söylemek gerekirse
bu kadar sağlam bir polisiye roman ile karşılaştığım için biraz şaşırmış
durumdayım. Hiç vakit kaybetmeden Çırak’ı da okumaya başladım hemen ardından.
Popüler macera-polisiye yazarlarından Dan Brown ve Grangé hayranıyımdır. Kendi
adıma Dan Brown’ın araştırmacı yönü, Grangé’nin şaşırtıcı kurguları dolayısıyla
bu ikisinin üstüne çıkmayı bırakın yanına konulabilecek yeni bir yazarla yakın
zamanda tanışabileceğimi sanmıyordum hiç. Agatha Christie, Arthur Conan Doyle,
Georges Simenon gibi artık klasikleşmiş polisiye yazarlarını kenarda tutarak
söylüyorum bunları tabii ki. Cerrah’ın kurgusunu da dilini de çok sevdim. Çevirisi
de birkaç göz ardı edilebilecek pürüz dışında gayet iyiydi.
Cerrah için Rizzoli & Isles serisinin ilk kitabı deniliyor ama bence
değil. Gerçi sadece ilk kitabı okumuş biri olarak bu saptamayı yapmam biraz
ukalalık oldu galiba. Neyse, yanılıyor olabilirim ama bana göre bu kitap önce
tek bir kitap olarak düşünülmüş sonra Çırak bir devam kitabı şeklinde
kurgulanmış ve sonra da seriye dönüşmüş. Zaten Cerrah’ta Maura Isles karakteri
yok sadece Jane Rizzoli var ve kurgunun önemli de olsa sadece bir bölümünü kapsıyor.
Başka karakterlerin duygu ve düşünceleri de Rizzoli’den bağımsız olarak kapsamlı
bir şekilde işleniyor. Yani bu kitap bir ‘Rizzoli kitabı’ değil. Henüz yeni
başladım ama tahminime göre Çırak’la birlikte Rizzoli herkesten daha ön planda
olacak, yanına da Isles gelecek. Çırak hakkındaki yorumlarımı yazarken “ne
kadar da yanılmışım” diyecek miyim bakalım.
Yukarıda söylediğim gibi Cerrah’ın kurgusunu çok sevdim. İçeriği Dan Brown
kitapları kadar kapsamlı, olaylar örgüsü Grangé kitaplarındaki kadar şaşırtıcı değil ama bu
iki yazarın romanlarında gördüğüm birçok eksikliği, tutarsızlığı ya da ayak
oyunlarını Gerritsen’de görmedim. Bence baştan sona kusursuz bir kurgu ortaya
koymuş. Kurgunun başarısının yanına bir de Gerritsen’in tıbbi ve cerrahi
bilgilerini hikayeyle harmanlanması da tadından yenmez bir kitap ortaya
çıkmasını sağlamış. Tıpla ilgisi olmayan bir yazar da sadece araştırarak
yazabilirdi tabii böyle bir hikayeyi. Ama kanaatimce yazarın işin içinden biri
olması tıbbi açıklamaları ve cerrahi sahneleri çok daha inandırıcı ve
etkileyici bir hale getirmiş.
Bir polisiyesever olarak biraz geç de olsa Tess Gerritsen’i keşfettiğim için
çok mutluyum. Beni daha da mutlu eden bir diğer durumsa önümde sıkılıncaya
kadar okunacak otuz civarında Gerritsen kitabı olması. Stephen King’de yaptığım
gibi hepsini arka arkaya okumazsam hiç sıkılmayabilirim de tabii. Gerçi bütün
kitaplarında aynı performansı beklemek yazara haksızlık olur ama yine de Cerrah’a
dayanarak söyleyebilirim ki büyük olasılık hepsi ayrı bir keyif verecek bana.
Polisiye romanlar için yorum, inceleme, tanıtım yazısı yazmak ipucu
vermemek kaygısı nedeniyle zordur. Bu nedenle bundan sonra söyleyeceklerim çok
kritik olmasa da ipucu sayılacağından kitabı okumayı düşünenler bu yazıyı okumayı burada
bıraksınlar.
Cerrah’ın son sayfalarına yaklaştığımda şöyle dedim: “Ne olur polis katilin kim olduğunu bulmakla kalmasın yerini de bulsun.”
Çünkü kurban bir şekilde polis gelmeden önce katili alt ederse ya da yerini haber vererek yakalanmasını sağlarsa katilin kimliğini bulmak için polisin
gösterdiği zekice çabaların hiçbir anlamı kalmayacaktı. Neyse ki korktuğum
olmadı ve hikaye tam beni tatmin edecek şekilde sonuçlandı. Bir de okuyucunun katilin kim olduğunu tahmin etme durumları açısından hikayenin başlarında kurbanı bile şüpheliler arasına sokmayı başarmış olması bence çok keyifliydi.
Bence keyif kaçırıcı tek durum şuydu: Hipnoz sırasında Catherine’in
hatırladığı ve katilin bir ortağının olduğunu keşfetmelerini sağlayan konuşmalarda
geçen “bir gör, bir yap, bir öğret” sözlerinden de bir şeyler çıkmasını bekledim
ama olmadı. Bu sözlerin katiller arasındaki ilişkiyi, bağı, geçmişlerini daha ayrıntılı
açıklamak için kullanılacağını düşünmüştüm oysa.