Paul Auster’in son
romanı olan Görünmeyen için dünya eleştirmenleri yılın ve yazarın en iyi kitabı
demişler yayımlandığında. Hemen hemen tüm kitaplarını okumuş biri olarak ben
Görünmeyen’i yazarın en iyi kitabı olarak
değerlendirmedim ama yeni bir Auster romanı okumuş olmanın keyfini de sonuna
kadar yaşadım.
Yine gerçek mi
kurgu mu çelişkileri yaşatan, sıradışı fikirler ve olaylar örgüsüyle dolup
taşan, sıradışılığı sıradanlaştırırken sıradanlığı da sıradışılaştıran bir
kitap yazmış Paul Auster. Kahramanlarının günlük hayatlarının içinden merak
uyandıran bir kurgu çıkarmayı başarmış.
Bununla birlikte
kahramanın ablasıyla yaşadığı ensest ilişkinin anlatıldığı bölümler birçok
okuyucuyu rahatsız edecektir eminim. Yazarlık iddiasındaki biri olarak ben Auster’i takdir
ettim tabu niteliğindeki böyle bir konuyu kurgusuna katmaya cesaret ettiği
için. Gerçi kitap bitmeden bu konuda günah çıkarmayı da başarmış görünüyor. Yine
de hikayenin birkaç yerine öne çıkan cinsellik olgusunun pornografiye kaçmayıp
erotizm düzeyinde kalması muhafazakar okuyucunun yüreğine biraz su serpebilir.
Diğer taraftan hikayedeki bu unsurlar büyük olasılık kitabın daha çok satmasını
da sağlıyordur. Ama Auster yazarken bunu amaçlamış mıdır bilemiyorum tabii.
Kurgunun içindeki
merak uyandırıcı unsurların dışında hikaye anlatıcısının değişmesi, kurgu
içinde kurgu, roman içinde roman durumları da oldukça keyif verici. Hikaye okuyucuya
“Kurgunun içindeki kurgu acaba gerçek mi yoksa o da mı kurgu?” gibi
sorular sordurabiliyor. Hikayeyi Auster’in kendisi mi anlatıyor, ilk anlatıcı gibi
görünen kahraman mı yoksa diğeri mi derken kafalar biraz karışıyor. Keyifli bir
karışıklık tabii bu.
Bir de kitabın
sonunda oluşan belirsizlik, yarım kalmışlık, bitmemişlik hissi de ayrı bir
durum. Dan Brown’dan beklediğini Paul Auster’den de
bekleyen okuyucuyu biraz hayal kırıklığına uğratıyordur tabii. Oysa her yazarı,
her romanı kendi içinde değerlendirmek gerekir bence. Aslında Görünmeyen’de de
yarım kalan bir şey yok bana göre. Kitapta bir görünenler var bir de orada
olduğu halde görünmeyenler. Her şey gayet açık ve net. Yazar da kendi gördüğü,
bildiği kadarını anlatmış işte bize. Bu işin esprisi tabii ama bu da bir
yaklaşım. Galip Tekin’in yıllar önceki bir çizgi öyküsü geldi
aklıma. Çok heyecanlı bir öyküyü kafasına göre pat diye yarıda kesip “SON” diye
yazmıştı. Eminim birçok okur sinir olmuştur ama benim çok hoşuma gitmişti.
Görünmeyen’de bu kadar abartılı bir durum yok tabii
ama okuyan birçok insana benzer bir his yaşatabilir.
Benim Paul Auster’i
takdir ediyor olmamın bir nedeni de oldukça Amerikan eksenli yazmasına rağmen
ben de dahil dünya çapında bir okuyucu kitlesi edinmesini sağlayacak bir
evrensellik çizgisi yakalamış olması. Görünmeyen’de de
bu durum geçerli. Görünmeyen de Paul Auster sevenlerin keyif alarak
okuyacakları bir kitap.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder