5 Ekim 2014 Pazar

Günlerin Köpüğü - Boris Vian


Aslında Günlerin Köpüğünü tek başına alıp incelemektense Boris Vianın yazmış olduğu bütün kitapları bir arada değerlendirmek daha mantıklı bence. Tabii bunun için yazarın bütün kitaplarını okumuş olmak gerekiyor. Ben okudum mu? Hayır! Yine de Günlerin Köpüğü dışında Pekinde Sonbahar, Yürek Söken ve Mezarlarınıza Tüküreceğim romanlarını okumuş olduğum için bu çerçevede birkaç şey söyleyebilecekmişim gibi hissediyorum kendimi.

Şimdi, Boris Vianın Vernon Sullivan takma adıyla Amerikalı bir yazar yazmış da kendisi Fransızcaya çevirmiş gibi yaptığı romanlar ile kendi adını kullanarak yayımladığı romanlar arasında fark var. Ki benim daha ortaokul yıllarındayken okuduğum ve Boris Vian romanı olduğunu yıllar sonra öğrendiğim Mezarlarınıza Tüküreceğim de içlerinde olan romanları daha gerçekçi, sosyal konulara daha doğrudan değinen, tepki çekecek kadar şiddet ve cinsellik içeren kitaplar. Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek, Kızlar Farkına Varmıyor, Derilerinizi Yüzeceğim isimli kitapları bu tarz olanlar. Geri kalanlar ise trajikomik bir gerçeküstücülükle yazdığı ve bence yazarken çok eğlendiği ve okurken beni de çok eğlendiren kitapları. Hatta bildiğim kadarıyla en popüler kitabı olan Günlerin Köpüğünü iki günde yazıp bitirmiş Vian.

Bütün absürtlüğüne ve gerçeküstü atmosferine rağmen yine de bir aşk hikayesini, ölümcül bir hastalığı, yoksulluğu ya da toplumsal sorunları çok gerçek bir duygu olarak okuyucuya geçirebiliyor olması da bence yazarın asıl başarısı. Diğer taraftan Boris Vianın kelime oyunlarına olan düşkünlüğü çeviri okuyanları da olumsuz etkiliyor tabii ki. Zavallı çevirmenlerin zor durumlarını hayal bile edemiyorum. Ben henüz yapmadım ama bir gün Vian kitaplarını orijinal dilinden okuyabilecek olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Bunun için ilk fırsatta zaman ayırmalıyım.

Geçenlerde Günlerin Köpüğünü ikinci kez okudum. İlk okuduğumda onlu yaşlarımın ikinci yarısındaydım ve sıcak bir yaz günü ağzımda eriyip giden nefis bir dondurma tadı bırakmıştı. Duvarları daralan ev, konuşmasalar da hareketleriyle insanlarla iletişim kurabilen fareler, ciğerde açan nilüfer çiçeği gibi gerçeküstü, absürt, fantastik öğeler unutulmazlarım arasına girmişlerdi. Şimdi kırklı yaşlarımın ortalarındayken tekrar okuduğumda vejetaryen arkadaşlardan özür dileyerek söylüyorum ki tam istediğim şekilde pişirilmiş, sosuyla, garnitürüyle, kokusuyla, lezzetiyle muhteşem bir ızgara biftek tadı aldım doğrusu. Üstelik Pekinde Sonbahar ve Yürek Sökeni de peşi sıra okuyunca tam bir ziyafete dönüştü bu okuma süreci. Diğer taraftan şimdiye kadar başlayıp da yarım bıraktığım (birkaç kez) ender kitaplardan biri olan Jean-Paul Sartreın Özgürlüğün Yolları üçlemesine tekrar başlamamı sağladı. Yine yarım bıraktım ama.

Okuma listemde Kızıl Ot var. Okuduğum son Vian Kitabı olacaktır sanırım. Duyduğuma göre yazarın en sağlam metinlerinden biriymiş. Çok merak ediyorum. Elimdeki kitap bitince (Uyandığında – Hillary Jordan) Paul Austerden Görünmeyeni okuyacağım. Ardından da ver elini Kızıl Ot. Anlatırım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder