Yazarın genç yaşına ve ilk kitabı sayılabilecek
olmasına rağmen polisiye sevenleri oldukça heyecanlandırıp keyif verebilecek
bir roman. Altı yüz küsur sayfa olması bazı okurları daha başlamadan endişelendirecek
olsa da kolay okunan ve hikayesi çabuk ilerleyen bir kitap. Bununla birlikte içinde
epey tekrar olduğu için aslında bu kadar uzun olmasına gerek yoktu da
diyebiliriz. Kitabın bu kadar uzun olmasının ilginç bir yanı da var ama. Henüz
yüzüncü sayfaya gelmeden olay hemen hemen çözüme ulaştığı için geriye kalan beş
yüz sayfada daha ne anlatılmış olabilir ki diye kendi kendinize soruyorsunuz.
Ama dediğim gibi birkaç tekrar dışında o beş yüz sayfanın da hakkını veriyor
yazar. Birçok Jean-Christophe Grangé
romanına göre daha çetrefilli bir kurgusu olduğunu bile söyleyebiliriz.
Gerçi genç yazarımız Grangé’nin ya da daha çok Dan Brown’un romanlarına göre araştırma konusunda
biraz zayıf kalmış görünüyor. Grangé ve Dan
Brown’daki tarihsel ve mekânsal detaylandırmaların, bilgilendirmelerin verdiği
keyif de ne yazık ki bu kitapta pek yok. Yazarın İsviçreli olmasının, hikayenin
Amerika’da geçmesinin bu durumda önemli bir etkisinin olduğu düşünülebilir.
Gerçi bizim genç ve yakışıklı yazarımız çocukluğunda yaz aylarını Stephen
King’in memleketi Maine’de geçirirmiş ama bu yeterli olmamış demek ki. Bu durum
açısından Umberto Eco’nun Foucoult Sarkacı konusuna girmek bile istemiyorum
çünkü o zaman Grangé ve Dan Brown bile sınıfta
kalırlar.
Kurgudaki iç içe geçmişlikler de ayrı bir keyif
kaynağı. Hikayedeki katmanlar arasında yapılan yolculuklar okuyanın dimağında
güzel bir tat bırakıyor. Bir günümüze, bir kahramanın geçmişine, bir diğer
kahramanın geçmişine, mektuplara, olay gününe vs. gidip gelirken olaylar örgüsü
olduğundan da çetrefil görünmeye başlıyor ve okuyana daha fazla keyif veriyor.
Diğer taraftan Dicker’in kitabının başka ilginç
bir hikayesi daha var. İlk başta satıp satmayacağı belli olmadığı için yayınevi
ile çok düşük bir ücret karşılığı uzun süreli bir sözleşme imzalanmış. Ama
arkasından bir anda satışlar patlamış ve Fransa’da bir milyonun üzerinde satış
yapmış. Keza İspanya’da ve İngiltere’de de yüksek satış rakamlarına ulaşılmış.
Bununla da kalmamış birçok saygın ödül kazanmış kitap. Ama bildiğim kadarıyla
Türkiye’de henüz o kadar popüler değil. Belki de yeterli tanıtımı yapılmadığı
içindir.
Kitabın bu kadar çok tutması ve ödüller kazanması
çok da anormal değil aslında. Çünkü okurun beklediği her şey var içinde. Çok
çalışılmış, bir takım yazma formüllerine kafa yorularak yazılmış olmalı. Sonunu
başını önceden ciddi ciddi kurgulamış olmalı yazar. Cinayet, aşk, seks, tabu,
gizem, polis, katil, heyecan, merak, dostluk vs. ne ararsanız var hikayede.
Hatta polisiye tarzında bir yaratıcı yazarlık dersi bile veriliyor okuyanlara.
Özetlemek gerekirse her ne kadar edebi yönü biraz
zayıf kalmış olsa da okuyuculara heyecan verici bir hikaye anlatan ve keyifli
vakit geçirmelerini sağlayan bir roman olmuş. Okunabilir, tavsiye edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder