5 Ekim 2014 Pazar

Galiz Kahraman - İhsan Oktay Anar


İhsan Oktay Anarı ilk kitabı olan Puslu Kıtalar Atlasından itibaren güncel olarak takip etmiş ve her kitabını yayımlandıkça okumuş biriyseniz bu inceleme yazısı tam da sizin için yazılmıştır. Yok eğer yazarın başka kitabını okumamışsanız ve Galiz Kahramanla başlamak istiyorsanız hem bu yazıyı okumayın derim hem de kitabı alıp okumayın. İhsan Oktay Anarın önceki kitaplarının bazılarını okumuş bazılarını okumamışsanız sizin için de aynı durum geçerli. Artık geçmişe dönmek ve kitapları yayımlandığı anda okumak mümkün değil tabii ki ama tavsiyem önce Anarın kitaplarını her birinin arasına sindirmek için birkaç gün koyarak sırasıyla okumanızdır. Sıra ancak o zaman Galiz Kahramana gelmiş olacaktır. O zaman kitabı okumadan önce ya da okuduktan sonra bu yazıyı rahat rahat okuyabilirsiniz.

Bu arada ilk kez İhsan Oktay Anar okumaya niyetliyseniz Osmanlıcanızı ve argo dağarcığınızı da (küfür olarak değil edebi olarak) şöyle bir yoklayıp, zayıf hissediyorsanız önceden birkaç yıl hazırlık yapmanızda yarar var.

Gelelim kitaba... Galiz bir şekilde söylemek gerekirse Galiz Kahraman yazarın önceki kitaplarına göre biraz zayıf kalmış. Aslında ilk kitaptan itibaren yazarın sürekli düşen bir çizgisi var gibi görünüyor. Ama tarz kesinlikle İhsan Oktay Anar, anlatım ve dil de öyle, daha ilk satırlardan itibaren yazarın sevenlerini kendine çekiyor, bağlıyor, sarıp sarmalıyor. İnsan Nihayet, uzun bir aradan sonra tekrar İhsan Oktay Anar okuyorum, harika, diyor içinden daha kitaba başlar başlamaz. Kahramanımız daha doğrusu anti-kahramanımız İdris Amil Hazretleri kendini anında sevdiriyor ve anında kendinden nefret ettiriyor. İdris Amilin bakış açısıyla anlatılan hikaye tam bir ironi deryası. İhsan Oktay Anar bir ironi üstadı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

İhsan Oktay Anar bu kitabında sanat, edebiyat, siyaset, sistem eleştirisine biraz fazla ağırlık vermiş. Hatta sanki kitabı içindeki kızgınlığı, tepkiyi dile getirmek için yazmış hissi uyandırıyor zaman zaman. Ama yine de iyi yedirmiş ana hikayeye eleştirilerini. Eleştiri dışındaki göndermeleriyse yine her zamanki gibi harika. Orijinallerini çağrıştıran uydurma kitap ve yazar isimleri ise okurun yüzünü ciddi ciddi gülümsetiyor. 

Kurgu, yazarın ilk kitaplarındaki kadar albenili değil, biraz düz bir çizgi üzerinde ilerliyor ama yine de kitabın bir solukta okunmasını sağlayacak kadar akıcı olmuş. Birkaç karakter üzerinde de daha fazla durulabilirmiş. Ben kendi adıma özellikle İdris Amilin sözüm ona oğlunun kitapta yer almayan hikayesini çok merak ettim. Küçük bir editing hatası da var kitapta. Bir yerde altı kitaplık bir liste için beş kitap denilmiş. Aslında olmaz ama olur böyle şeyler, bu kadar kusur kadı kızında da bulunur diyelim biz.

Yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitap da okunup bitirildiğinde tadı insanın damağında kalıyor. Hatta bu nedenle bence bu kitap biraz ince olmuş. Keşke İhsan Oktay Anar hikayeyi biraz daha dallandırıp budaklandırıp bir bu kadar daha yazsaymış ne güzel olurmuş.

Not: Kitapta İdris Amilin bir de seyyar köftecilik macerası var. O bölüm için ne diyeceğimi açıkçası bilemiyorum. Okuyanlar nedenini sanırım anlamışlardır.


1 yorum:

  1. Aynen katılıyorum. Gezi hareketinden etkilenip sosyal kaygı gütmüş ve vasatın vasatı bir kitap çıkmış ortaya. Oysa Puslu Kıtalar Atlası, Suskunlar, Yedinci Gün bunlsr ne güzel kitaplardı.

    YanıtlaSil