Keyifli bir
distopya... Ama distopyanın keyifli olmaktan çok iç karartıcı, can sıkıcı,
bunaltıcı olması daha caizdir tabii ki. Belki kitapta doğrudan Amerikan toplumunu
ilgilendiren totaliter Hıristiyan bir rejim atmosferi yaratıldığı için ben çok
havaya girememiş de olabilirim. Gerçi bizim coğrafyamız için de olumsuz anlamda
modernize edilmiş bir şeriat rejimi kurgusu benzer bir sonuç verebilirdi.
Neyse, demek istediğim Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te
Orwell’in yaptığı gibi okuyucunun üzerinde daha
fazla psikolojik baskı yaratmak için biraz daha fazla karakter ve atmosfer
analizi yapılabilirmiş. Ayrıca bu hikaye biraz daha uzun olmaya, kurguya birkaç
ekleme yapılabilmeye de müsait görünüyor. Bununla birlikte distopya, ütopya, bilimkurgu
tarzlarında benim en çok dikkat ettiğim şey hikayedeki destekleyici unsurların
çıkarılıp yerine günümüzden ya da geçmişimizden unsurlar koyduğumuzda kurgunun
bozulup bozulmadığı. Eğer bozulmuyorsa bir sorun var demektir. Demek istediğim
bilimkurgu iddiasındaki bir kurgudan içinde olayların gerçekleştiği uzay
gemisini çıkarıp yerine bir transatlantik koyarsanız hiçbir şey değişmiyorsa o
kurgu bilimkurgu değildir.
Uyandığında’nın kurgusunda da suçluları renklendirme
işlemi dışında kalanlar da bu dediğim çerçeveye giriyor. Hatta olaylar
engizisyon Avrupa’sında geçiyor olsaydı, yani zina ve
kürtajdan bahsediyorum, kitaptakinden daha vahim bir durum, suçlama, ceza vs.
ortaya çıkardı. Ama suçluları renklendirme fikri gayet özgün ve güzel bence.
Etkilendim. Hatta günümüzde de dövme yapılabilir diye bugüne uyarladım
kendimce. Tabii ben kitaptaki haliyle kürtaj gibi bireysel hak ve özgürlükleri
suç saymaktan bahsetmiyorum. Ben daha çok çocuklara, kadınlara tecavüz edip
öldürenleri, gaspçı katilleri vs. aklımdan geçiriyorum. İşlediği suçun ne
olduğunu belli edecek şekilde kırmızı, yeşil, mavi dövmeyle kaplayacaksın
vücudunu salacaksın toplum içine. Tabii böyle düşünen benim Hitler yanım.
Gandhi yanımsa bütün suçluların aslında ya toplumsal ya da psikolojik, kalıtımsal
vs. nedenlerle suça itildiğini ve cezalandırılmak yerine yardım edilmeleri
gerektiğini düşünüyor. Yazar da suçluların renklendirilme işleminin ne kadar
doğru ne kadar yanlış olduğu konusunda kararsız kalmış olmalı ki renklilerin
peşinden koşan Ku Klux Klan tarzı gizli bir örgüt yaratma ihtiyacı duymuş.
Ayrıca kitabın yazarı Hillary Jordan feminist ve lezbiyen olmalı diye
düşünüyorum yazdıklarından yola çıkarak. Yani sadece kurgu olsun diye değil
gerçek düşüncelerini ve durumunu yansıtmış olmalı romana. Çünkü bu konulara
sadece dokunup geçmiş, kurguda önemli etkileri olmamış. Olmasalar da olurmuş
yani. Bu nedenle öyle düşünüyorum.
Eğer Uyandığında’ya
distopya diyeceksek ama distopyaları da kendi içinde ayıracaksak Bin Dokuz Yüz
Seksen Dört, Mülksüzler, Cesur Yeni Dünya, Fahrenheit 451, Biz, Yıkıma Giden
Adam bir yanda durur, Açlık Oyunları ve Uyandığında diğer yanda durur. Ben
Stephen King’in hayranı olduğum için onun The Running
Man ve The Long Walk hikayelerini (Azrail Koşuyor ismiyle ikisi tek kitapta
yayımlanmıştı yanlış hatırlamıyorsam) ikinci saydıklarım arasında değil de
üçüncü bir distopya kategorisinde görüyorum bu arada.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder