31 Mart 2015 Salı

Bu İşte Bir Yalnızlık Var - Tuna Kiremitçi

Okuduğum ilk ve tek ve son Tuna Kiremitçi romanı oldu Bu İşte Bir Yalnızlık var. Beğendiğimi söyleyemeyeceğim ama fazla eleştirmeyeceğim de. Çünkü okuduğum kitaplardan sonra haklarında yazı yazma konusunu bir kez daha düşünmeme neden oldu. Bu roman hiç benim tarzım değildi. Okumadan önce de öyle olduğunu tahmin ediyordum zaten. Basit bir kurguyla anlatılmış basit bir aşk hikayesiydi işte. 

Neyse, seveni, bayılanı, hayran olanı, fanatiği de var sonuçta Tuna Kiremitçi’nin. O da onlar için yazıyor zaten. İşte bu yüzden bundan sonra okuduğum her kitap için yazı yazmamaya karar verdim. Kendi ilgi alanıma giren, okumadan önce beni okumak isteyeceğim türden hikayelerin beklediğini bildiğim kitaplar hakkında yorum yapacağım. Daha çok fantastik kurgu, polisiye, macera romanları meraklısıyım ama bu demek değil ki hep o tarz okuyup onlar hakkında yazacağım. Mesela Barış Bıçakçı’nın bazı kitaplarını da okuyup, beğenip haklarında yazılar yazdım ve geri kalan kitapları için de aynısını yapacağım. Diğer taraftan bir ara bir iki Ahmet Altan kitabı da okumaya niyetliyim. Bakalım onu nasıl bulacağım.

Bu İşte Bir Yalnızlık Var, orta yaşlı, eski müzisyen, gitar tamir ederek ve ders vererek geçinen, yalnız yaşayan, eşinden ayrılmış Memet’in komşusu ve arkadaşı, eşi Orhan’dan ayrılmak üzere olan Ayşe’ye aşık olmasının anlatıldığı bir roman. Hikayede pek bir şey olmuyor dediğim gibi. Memet’in Ayşe’ye karşı hissettikleri anlatılıyor sonra da her şey başlamadan bitiyor. Başlamadan bitmiyor da yarım kalıyor diyelim. Ya da yarım da kalmıyor aslında hiçbir şey olmuyor işte sonuçta.

Kahramanımızın bir de on yaşlarında bir kızı var. Ezgi. Pazar günleri alıyor onu eski eşinden ve birlikte İstanbul’da geziyorlar, birlikte takılıyorlar, bir şeyler yapıyorlar. Hikayenin bir yönünü de bu süreç oluşturuyor.

Kurguyu kendisinden pek fazla şey katmadan, katamadan yazdığını düşünüp biraz yapay ve zorlama buldum. Yazarın yaşını, hayatını bildiğim için bu önyargılı bir yaklaşım ama demek istediğim bir yazar olarak bilmediği, yaşamadığı, hissetmediği şeyler hakkında yazarken bunu başka bazı yazarlar gibi başarılı bir şekilde yapamamış bence. Ama dediğim gibi bu benim düşüncem. Okurken çok duygulanan, hikayede kendinden bir şeyler bulan, hatta bazı yerlerde gözleri dolan da olmuştur mutlaka.

Kitapta beni en çok etkileyen Nihat Abi’yle ilgili bölümlerdi. Hikayede aktif olarak yer almayan, çünkü komada bulunan Nihat Abi’yle ilgili anlatılanlar en samimi, en gerçekçi bölümlerdi. İşte bu noktada yazarın hayatında gerçekten de bir Nihat Abi olmuş olabileceğini düşündüm. Durum böyle olunca hikaye de farklı bir boyut kazanmış olmalıydı. Yine yanılıyor olabilirim tabii.

Aslında hikayeye renk katan önemli bir unsur da Memet’in gitar dersi verdiği öğrencileriydi. Özellikle gözleri görmeyen on iki yaşlarındaki Linda’yla ilgili bölümler ilgi çekiciydi. Ancak bu bölümler çok yüzeysel ve alelacele geçilmiş. Daha iyi işlenebilir ve kurguyu daha yukarıya taşıyabilirlerdi oysaki.

Diğer taraftan Tuna Kiremitçi aynı zamanda müzikle de uğraştığından gitarlarla, müzik gruplarıyla, şarkılarla, şarkıcılarla, dinleyicilerle, en nihayetine müziğin kendisiyle ilgili saptamaları da fena olmamış ve hikayeye ses katmış.

Bu arada filmini seyretmediğim için o konuda bir yorumum yok ne yazık ki.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder