Okuduğum ilk ve tek ve son Tuna Kiremitçi romanı oldu Bu İşte Bir Yalnızlık
var. Beğendiğimi söyleyemeyeceğim ama fazla eleştirmeyeceğim de. Çünkü okuduğum
kitaplardan sonra haklarında yazı yazma konusunu bir kez daha düşünmeme neden
oldu. Bu roman hiç benim tarzım değildi. Okumadan önce de öyle olduğunu tahmin
ediyordum zaten. Basit bir kurguyla anlatılmış basit bir aşk hikayesiydi işte.
Neyse, seveni, bayılanı, hayran olanı, fanatiği de var sonuçta Tuna
Kiremitçi’nin. O da onlar için yazıyor zaten. İşte bu yüzden bundan sonra
okuduğum her kitap için yazı yazmamaya karar verdim. Kendi ilgi alanıma giren,
okumadan önce beni okumak isteyeceğim türden hikayelerin beklediğini bildiğim
kitaplar hakkında yorum yapacağım. Daha çok fantastik kurgu, polisiye, macera
romanları meraklısıyım ama bu demek değil ki hep o tarz okuyup onlar hakkında
yazacağım. Mesela Barış Bıçakçı’nın bazı kitaplarını da okuyup, beğenip haklarında
yazılar yazdım ve geri kalan kitapları için de aynısını yapacağım. Diğer
taraftan bir ara bir iki Ahmet Altan kitabı da okumaya niyetliyim. Bakalım onu
nasıl bulacağım.
Bu İşte Bir Yalnızlık Var, orta yaşlı, eski müzisyen, gitar tamir ederek ve
ders vererek geçinen, yalnız yaşayan, eşinden ayrılmış Memet’in komşusu ve
arkadaşı, eşi Orhan’dan ayrılmak üzere olan Ayşe’ye aşık olmasının anlatıldığı
bir roman. Hikayede pek bir şey olmuyor dediğim gibi. Memet’in Ayşe’ye karşı
hissettikleri anlatılıyor sonra da her şey başlamadan bitiyor. Başlamadan
bitmiyor da yarım kalıyor diyelim. Ya da yarım da kalmıyor aslında hiçbir şey
olmuyor işte sonuçta.
Kahramanımızın bir de on yaşlarında bir kızı var. Ezgi. Pazar günleri
alıyor onu eski eşinden ve birlikte İstanbul’da geziyorlar, birlikte
takılıyorlar, bir şeyler yapıyorlar. Hikayenin bir yönünü de bu süreç
oluşturuyor.
Kurguyu kendisinden pek fazla şey katmadan, katamadan yazdığını düşünüp biraz
yapay ve zorlama buldum. Yazarın yaşını, hayatını bildiğim için bu önyargılı
bir yaklaşım ama demek istediğim bir yazar olarak bilmediği, yaşamadığı,
hissetmediği şeyler hakkında yazarken bunu başka bazı yazarlar gibi başarılı
bir şekilde yapamamış bence. Ama dediğim gibi bu benim düşüncem. Okurken çok
duygulanan, hikayede kendinden bir şeyler bulan, hatta bazı yerlerde gözleri dolan
da olmuştur mutlaka.
Kitapta beni en çok etkileyen Nihat Abi’yle ilgili bölümlerdi. Hikayede
aktif olarak yer almayan, çünkü komada bulunan Nihat Abi’yle ilgili
anlatılanlar en samimi, en gerçekçi bölümlerdi. İşte bu noktada yazarın
hayatında gerçekten de bir Nihat Abi olmuş olabileceğini düşündüm. Durum böyle
olunca hikaye de farklı bir boyut kazanmış olmalıydı. Yine yanılıyor olabilirim
tabii.
Aslında hikayeye renk katan önemli bir unsur da Memet’in gitar dersi
verdiği öğrencileriydi. Özellikle gözleri görmeyen on iki yaşlarındaki Linda’yla
ilgili bölümler ilgi çekiciydi. Ancak bu bölümler çok yüzeysel ve alelacele
geçilmiş. Daha iyi işlenebilir ve kurguyu daha yukarıya taşıyabilirlerdi
oysaki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder